12 Eylül sonrasında kurulan SHP, ANAP, DYP, REFAH, DSP vs vs siyasi yapıların çöküşüne çok şahit olduk.
Ama 16 Nisan sonrası iktidarın hızlı çöküşü gibi bir duruma şahit olmadık.
Yandaş “ mış” gibi görünenler her ne kadar gördüklerini dile getiremeseler de adeta bir yıkıntı yaşanılıyor.
Türkiye artık çok farklı bir siyasi iklime girmiştir...
Buz güneşi gördü...
Geri dönüşü olmayan manevralar, sadece çöküntüyü daha fazla derinleştirecektir.
Kısaca ülkede siyasal iktidarın durumu, Demirören li Futbol Federasyonunun durumundan farklı değil...
İktidar tabanında olan sancı, paylaşım savaşları.Pelikanlar(yalıda oturan her dönemciler.)Viski, şampanya kadehlerini tokuştururken(!!)gerçek taban sur içinde ikinci çay ı zor içiyor.Bu durumları görmemek için siyasi kör olmak gerekiyor...
Havayı koklamak için yerel seçimlerin erkene alınacağı söylentileri artıyor.Ama, sonucun daha fazla çöküşe neden olacağı aşikardır...
OHAL in kalkması ile birlikte parti içi tasfiye ve istifalar hız kazanacak gibi duruyor.Bu durumda AKP içinden yeni bir oluşumun doğmasına şaşırılmamalıdır...
Mental veya Metal...
Adını ne koyarsanız koyun, o yorgunluk değil, ileriye yönelik karamsarlığın başlangıcıdır...
Bu süreci kurtarmak adına atılacak her adım, hatalara ivme kazandıracağı gibi tabansal tepkiler ve mırıldanmalar fazlalaşacaktır.
(17 Ekim 2017)
Bu görüşümüzü paylaştığımız günlerde haliyle yarası sancıyan, kuyruğu acıyıp zıplayanlar da olmadı değil hani…
Ama olsun…
Bakmak ile görmek arasındaki farktı sadece…
Onlar, ANLAYAMADILAR…
Türkiye de, Türkiye siyasetinde 68 çok doğru bir siyasal sentez yaratmıştı. Atatürkçülük, milliyetçilik ve sosyalizm birlikte savunuluyordu. Bugün solcuyum diyen örgütlere bulaşmış “sivil toplumculuk”, “Ordu düşmanlığı”, “Kürtçülük”, “Avrupacılık”, “halk düşmanlığı” gibi virüsler 68’de yoktu...
Türkiye’de sol 68 de gerçekten de Türk solu idi.
Türk’tü.
Türklüğü ile gurur duyuyordu.
Milliyetçi idi…
Ay yıldızlı bayrağını taşımadan eyleme çıkmıyordu.
Atatürkçü idi..
Hep Atatürk’ten örnek alıyor, onun verdiği Kurtuluş Savaşı’nın devamcısı olarak görüyordu kendisini...
Anti Emperyalist idi...
Her tür Amerikancı - Avrupacı - işbirlikçi düşünceye karşı mücadele ediyordu.
Devrimciydi...
Cahil, yoksul, dingin, korkutulmuş halkını küçümsemiyor; köylere, kasabalara, fabrikalara akın akın giderek halktan öğrenip, halkı örgütlüyor-bilinçlendiriyordu.
Sonraki yıllar ve süreçlerde Halk tan uzaklaşmalar,içkili yemekli lüks salon toplantıları, halk’a umut vermeyen cılız projeler, kişiliksiz yanar döner adaylar halkın sol’ a bakış açısını köreltmiştir. Muhalefet te emperyalizm’e kafa tutup iktidar da söylediklerini bir bir yutanlar, hastalığında amerika ya uçanlar meydanlarda anti emperyalist sloganlar atar olunca halk sol a soğuk bakar oldu…”iktidar da derken, yerel yönetimler de iktidar olunan bölgelerde ki yöneticilerin burjuva yaşamlarına ince bir göndermedir”
Kongre zabıtlarında dünya yı tazelemeyi, yeryüzüne depremler düşürmek ve halkın umudu olmak zannederek geçen onlarca yıl…
Şehri yiğit bir türkü gibi dolanabilmekti aslolan, cebini doldurup çekip gitmek değil…
Gün gelir bu halk kendi iradesini ve kendi önderliğini (umudunu parçalamadan) şekillendirir derken hemen hemen her yazının sonlarında, işte tam da bu günleri anlatmaya çalışmak…
Sonunda Kitle psikolojisi nedir, toplum refleksi nasıl harekete geçirilir bilmeyen, basiretsiz, popülizm içerisinde dalga kıran, sözüm ona siyasetçilerin içerisinden sıyrılıp,onların karanlık gecelerini yırtıp gelen Halk’a gerçekten umut olacak biri çıktı.
Maalesef Ülke'de muhalefet partisi yoktu.Sadece kendi iç hizibini üreten, koltuğunu sağlam kazığa bağlamaya çabalayan bireylerin partisi vardı.
Öyle ki Siyaseti ajitatör ve hiciv ekseninde bütünleştirmiş şovmenlerin oluşumlarıydı ve sadece mevsimsel esen rüzgar olmaktan bir karış öteye gidemediler. Nihayetinde Lümpen, Küçük burjuva zaafı taşıyanlar halka değil, sadece egolarına ve paraşütçülerine hizmet edebilecek kadardır…
Seçim dönemlerinde Bulvarlara saçılan bildiriler, yapılan Adalet yürüyüşleri-miting afişleri, cesur pankartlar (!!) akabinde harcanan emek ve değerler…
Bir gece yarısı çıkartılan vergilerle boynu biraz daha bükülen halk'a parlayan güneş, bir umut olamayacak güdümlü siyasetçilerle nereye kadar? Halk'ın sonsuz dağları eriten sabrı, merhameti daha nereye kadar suistimal edilecek bakalım???
Derken…
Kılıçdaroğlu’nun bu risk analizini iyi okuyabilmesi…
Halk için CHP için bir ken iki olamayan, devraldığı bayrağı iktidara taşıyamayan, yoksulların,işçilerin kısaca milyonların, Bağımsız Türkiye düşlerinin cebinden ve karnından ABD ye bağlı kadrolar ve onların dikte ettiği isimler ile gerçekleşmeyeceğini nihayet anlaması…
Seslerini sadece zapt ettikleri salonlar, lüks otel lobilerinde duyurabilenlerin,alanlara taşıyamayanların aksine halkın nabzını tutan ne istediğini bilen,dertlerine derman olabilecek bir isimle yola yeniden başlanması gerektiğini görebilmesi…
Yapılacak yerel seçimde hatasız çalışacak,proje üreten,belediyeciliği bilen,seçmenin küskünlüğünü giderecek,halkın sorununu bilen, Atatürk ilke ve inkılablarını özümsemiş,Türkiye siyasetini,68 leri iyi analiz etmiş bir isimle yola çıktı.
Aday doğru idi sıra halk ta karşılık bulmasındaydı,o da adaya kalmıştı(!!)İmamoğlu bunu Başardı,toplumun her kesiminde karşılık buldu ve kazandı..
Sonrası…
Olur böyle şeyler, bahar ayları metabolizma da değişikliklere yol açar hazımsızlık yapar…
Halisünasyon gördürür, oturup da halkı seyrettikleri Kaf Dağını Halkın ellerinden büyük zannettirir…
Artık, Hep gecelerde kalmak sabah şarkıları söyleyememek yerine,İstanbul sokaklarında Umudun türküsünü söyleyen çocuklar görmek..
Başka bir güzergahta,başka bir hattın otobüsünü bekleyip hep, olsun umutta güzel şey demek yerine HERŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK diyen halkım…
Gün olur yorgun bir ıslık öper şehrin alnını ve gün olur gelincik yağmurlarıyla döner çocuklar gerisi hayat olur ve HERŞEY ÇOK GÜZEL olur…
Unutmayın ki büyüktür Halkın elleri,öylesine büyüktür ki…
GERİSİ HAYAT…