Aşar Vergisi’nin kaldırılışının 100. yılındayız. 17 Şubat 1925’te,
Osmanlı Devleti’nden kalan ağır borç yüküne, yıkık dökük bir ülkeye ve yetersiz insan gücüne rağmen; Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, vergileri artırmak bir yana; üretimi çoğaltmak, vergi adaletini sağlamak ve halkın moralini yükseltmek amacıyla, nüfusunun yüzde 75’ini oluşturan köy halkının sırtından Aşar Vergisi kaldırılmıştır. “Köylü milletin efendisidir” diyen
Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük hedefi; topraksız köylüyü top- raklandırmak, feodal sınıf- ların baskısı altında ezilen köylüyü özgürleştirmekti. Bu anlamda atılan adımlardan birisi Aşar Vergisi’ni kaldırmak, diğeri ise Köy Enstitüleriyle halkın eğitim ve kültür seviyesini yükseltmek, halk evleri ve halk odaları ile köylüyü bilinçlendirmekti. Bu uygulamalar halkçılık ilkesinin en önemli örneklerindendir.Eğitim, sağlık, barınma, can ve mal güvenliğimizin sağlanması gibi kamusal hizmetlerin sürdürülebilmesi amacıyla toplanan vergilerin nereye harcandığının tartışılması, dahası hesap sorulması muhalefet partilerinin birinci görevidir.
BÜTÇEDE ADALET SAĞLANMALI
Geçtiğimiz yıllarda iktidar ile muhalefet arasında sert tartışmalara neden olan bütçe görüşmeleri, 2025’te beklenen gündemi yaratamadı.
Suriye,
ABD seçimleri, kayyumlar, siyasi davalar derken
Türkiye’nin en önemli gündemi sessiz sedasız TBMM’den geçti. Geleneksel olarak muhalefet partileri, özellikle genel başkanları ve parti sözcüleri, iktidarın topladığı vergileri nasıl ve ne amaçla kullandığını sorgular, en sert eleştirileri bütçe görüşmelerinde yaparlar. Adeta hükümet bütçe tartışmaları üzerinden topa tutulur. Ne yazık ki 2025 bütçe görüş- meleri beklenen etkiyi yaratamamış, toplanan vergilerin halkın yararına kullanılıp kullanılmadığı yeterince tartışılmamıştır.Yurttaşlarla devlet arasındaki ilişkiyi doğrudan tesis eden bütçe, kabaca gelir ve giderlerin planlanmasıdır. Bütçe gelirlerinin önemli kısmı; toplanan vergiler, kesilen cezalar, kamu mülklerinin satışı ya da yapılan özelleştirmelerdir. Bütçe giderleri ise genel olarak kamu hizmetlerinin etkin ve adil olarak halka yansımasıdır.Eğer devlet anayasada yazdığı gibi sosyal devlet ilkesini yerine getirecekse, bütçe giderlerinin önceli- ği eğitim, sağlık, barınma, altyapı ve çevre gibi hizmetler olmalıdır.
CHP’nin 7. genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok sık ifade ettiği gibi, “Bir avuç tefeciye faiz adı altında büyük ödemeler yapılıyorsa burada sosyal devletten, halkçılıktan, hukukun üstünlüğünden söz edilemez.” Geleceğimizi ipotek altına alan uzun vadeli borçlanmalar, yap-işlet modeli ihaleler, zengini daha çok zengin eden yöntemlerdir. Bu anlayış, kamucu, planlamacı ve adaletli bütçe anlayışından uzaktır.
HALK AĞIR YÜK ALTINDA
Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı’dan devir alınan büyük borç yüküne karşın, Türkiye planlı kalkınma ve denk bütçe hedefini gerçekleştirmiştir. 1929 Ekonomik Krizi’ne ve II.
Dünya Savaşı’nın yarattığı iktisadi sorunlara rağmen, yüzlerce fabrika, hastane, okul, üniversite, de- miryolları ve limanlar yapılmış,
Türk Lirası’nın değeri korunmuş, aynı zamanda 1930’dan 1937’ye kadar bütçe fazlası oluşturulmuştur.Örnek alınması gereken bu halkçı ve planlamacı yönetim anlayışı, özellikle 1950 sonrası terk edilmiş ve ülkemiz borç batağına saplanmıştır.Genelde sağ iktidarlar; denk bütçe yapacağı, tasar- ruf edeceği, mali ve idari disiplin sağlayacağı, işsizliği azaltacağı, enflasyonu düşüreceği gibi vaatlerle iktidara gelirler. AKP de iktidara bu hedeflerle gelmiştir. Verdiği sözleri kısa sürede unutan AKP’nin çeyrek asırlık iktidarında, mali disiplin, denk bütçe ve tasarruf sağlanamadığı gibi, işsizlik azalmamış, enflasyon ve bütçe açığı artmış, kişi başı milli gelir seviyesi beklenen seviyeye ulaşmamıştır. Yoksulluk artmış, halkın yarısı açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmiştir. Toplanan vergiler, alınan dış borçlar, yapılan özelleştirmeler, satılan kamu malları heba edilmiştir.
ATATÜRK DÖNEMİ UYGULAMALARI
“Cumhurbaşkanlığı yönetim biçimi” denen tek adam iktidarında vergi adaleti sağlanamadığı gibi, yeni yeni vergiler konulmuş, toplanan vergiler amacı dışında kullanılmıştır. Ağır vergi yükü altında ezilen geniş halk yığınları, dolaylı vergilerle daha çok kemer sıkmak ve yanlış ekonomik uygulamaların bedelini ödemek zorunda kalmıştır. Son yıllarda Türkiye’de artan dolaylı vergi yükü, adeta Deli Petro’nun sakal vergisine benzer uygulamalara dönüşmüş, gelir dağılımında adalet bozulmuş, her yıl bütçe açığı, Atatürk dönemi Türkiyesinin aksine daha da artmıştır. Yerel ya da genel meclislerin en önemli görevi, bütçeyi halkın yararına kullanmaktır.10 yıllık
belediye başkanlığım döneminde mali ve idari disiplin uygulayarak her yıl denk bütçe yapmış, geçmiş dönemden kalan borçlar ödenmiş, tasarruf önlemleriyle araç saltanatına son verilmiş, çalışan sayısı sınırlandırılmıştır.
Borçsuz belediye devrederken yeni hizmet binaları, yeşil alanlar, Türkiye’nin en büyük kapalı deprem toplanma merkezi, spor tesisleri ve kültür sanat merkezleri inşa ederek, kamucu ve planlamacı belediyeciliğin en önemli örneği verilmiştir.Birçok kamu kurumu mülkiyetlerini satarken
Bakırköy halkına 46 bin metrekare arsa kazandırılmış, çıkar gruplarının elindeki belediye mülkleri kamulaştırılmıştır.Bu başarılar,
vergi gelirlerini artırmaktan ziyade, giderler azaltılarak, israftan kaçınılarak ve Atatürk dönemi bütçe uygulamaları örnek alınarak gerçekleştirilmiştir.
YURTTAŞIN ÖNCELİĞİ
Yüce gönüllü halkımız, zor dönemlerde her türlü maddi manevi fedakârlığı çekinmeden yapar. Gerektiğinde, Tekalifi Milliye Kanunu’nda olduğu gibi; atını, öküzünü, sırtındaki paltosunu, tarladaki ürününü çekinmeden verir. Fakat toplanan vergilerin, şeffaflıktan uzak, üç beş zengini daha da zengin etmek, uluslararası tefeci- lere faiz adı altında ödenmesini kabul etmez. Toplanan vergilerin; bilimsel, laik, ücretsiz eğitim, ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmetleri, yaşanabilir çevre, depreme karşı güvenilir konutlar inşa edilmesi ve insanca yaşanabilir emeklilik için kullanılmasını ister.Sonuç olarak yıkılmaya yüz tutmuş devletler son dönemlerinde, adaletsiz vergi uygulamaları nedeniyle halk desteğini kaybeder. Genelde isyanlar tarih boyunca baskı, haksız vergi uygulamaları ya da adaletsiz paylaşımdan çıkar. K Vergi adaletini tam sağlayan, azdan az, çoktan çok alan, dolaylı değil doğrudan vergilendiren devletler adil, güçlü ve çağdaş devletlerdir. Devletin güçlü olduğu dönemlerde vergiler adil ve düşük, gücünü ve otoritesini kaybettiğinde vergiler çok daha yüksek ve adaletsizdir. Her alanda adalet istediğimiz bu günlerde, vergi adaleti halkımızın önceliğidir.