Türkiye’de de durum Çin’den çok farklı değil…
Aslına bakarsanız Türkiye’de durum daha bir felaket…
Hen nüfus fazla; hem iş yok…
Birde üstüne üstlük nüfus hızla yaşlanıyor…
Şimd,ilerde Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip olammaız bir övünç kaynağı olamaktan çok bir sorunlar yumağının da tam göbeğinde.
Eğitimli nüfusun yarısından fazlası işsiz. Bu yarısından fazlası da soyut bir kavram ..
Çünkü issiz statüsüne sadece İş Kur’a kayıtlı olanlar sayılıyor…
Bir gençler arasında, “ev çocuğu” olgusu başımıza dert oldu.
Gençler evden çıkmıyor hiçbir sosyal faaliyette bulunmuyor, iş aramıyor tüm günlerini dijital dünyada geçiriyor…
Ne evde nede dışarıda üretime katkısı yok…
OECD kayıtlarına göre; 20-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 33’ü ne bir okula ne de bir işe kayıtlı. Türkiye, 35 OECD ülkesi arasında eğitimde ve istihdamda olmayan gençler sıralamasında birinci.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verileri Türkiye’de 20-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 33,3’ünün, ne bir okula ne de bir işe kaydı olduğunu ortaya koyuyor. Bir Bakışta Eğitim 2020 raporuna göre Türkiye, 2019 yılı verileri doğrultusunda kayıtlı bir işi olmadığı gibi eğitim de görmeyen 30 yaş altı genç nüfus sıralamasında 35 ülke arasında birinci sırada. 15-29 yaş aralığındaki genç nüfusta ise bu oran yüzde 28’den fazla. Üstelik bu veriler, raporda Türkiye’nin son 10 yılda en çok iyileşme kaydeden ikinci ülke konumunda olmasına rağmen ortaya çıkıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) haziran ayında yayınlanan en güncel verileri de tablonun geçen seneden bu yana değişmediğine işaret ediyor. TÜİK istatistikleri de 15-24 yaş aralığındaki genç nüfusun işsizlik oranını yüzde 26,1 olarak verirken ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranı yüzde 29. Bunun yüzde 36’dan fazlasını kadınlar oluşturuyor.
Peki bu sorun çözülmeyecek kadar grift bir olay mı?
Elbette hayır…Çözülür, ama bunun için öncelikle sürdürülebilir bir ekonomi gerekli…
Ve de doğal olarak “eşit paydaşlık” kavramını geliştirmek gerek…
Tüm bu verilere bakarak Türkiye’de de nüfus planlaması şart denebilir…
Ama 2030 ve 2050 yıllarında Türkiye üretime ,iç katkı sağlamamış bir çalışmasını bile bilmeyen insanları yaşadığı ihtiyar ve hantal bir ülke olacak…
Sonuç ne mi; yazmak, söylemek, hatta düşünmek bile korkunç..
Bir başka sorun ise Türkiye’nin hızla doğurganlığı hızla azalan bir ülke olması…
Türkiye’de tutulan ilk doğum istatistiklerine göer 1935 yılında tespit edilen nüfus artış hızı kimi kaynaklara gere %4.1, kimi kaynaklara göre ise %3.7…
Yıllar boyun nüfus artış oranları bu oranlara yakın seyretmiş…
TÜİK'in 2019 yılına ait toplam doğurganlık hızına ait açıkladığı verilere göre Türkiye'de 2001'de 2.38 olan toplam doğurganlık hızı 2019 yılında ilk kez 2.10 çocuğun da altına inerek, "1.88 çocuk" düzeyine düştü.
Bir başka deyişle, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2019 yılında 1.88 oldu.
TÜİK’e göre bu durum, “doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un altında kaldığını gösterdi.
TÜİK’e göre canlı doğan bebek sayısı 2019 yılında 1 milyon 183 bin 652 oldu.
Türkiye’nin toplam doğurganlık hızının Avrupa Birliği üyesi 28 ülkenin toplam doğurganlık hızlarından daha yüksek olması bir teselli olabilir.
Avrupa Birliği üyesi 28 ülkenin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2018 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip olan ülkenin 1.88 çocuk ile Fransa olduğu, en düşük toplam doğurganlık hızına sahip olan ülkenin ise 1.23 çocuk ile Malta olduğu görüldü.
Kaba doğum hızı, 2001 yılında binde 20.3 iken 2019 yılında binde 14.3 oldu. Diğer bir ifade ile 2001 yılında bin nüfus başına 20.3 doğum düşerken, 2019 yılında 14.3 doğum düştü.
2020 sonuçları ise daha da vahim. Doğum oranı Binde 13.00
Dünya genelinde de doğum oranlarında genel bir düşüş görülüyor.
Ortalama son 50 yılda 5.4 çocuktan, 2.1 çocuğa gerilemiştir. Yıllar itibarıyla Türkiye'deki doğum oranları şöyledir: 1980: ‰3.41, 1985: ‰2.59, 1990: ‰2.65, 2000: ‰2.53. Doğum oranı Fransa'da ‰13.1, Angola ve Mali'de ‰50, Hong Kong ve Ukrayna'da ‰8, Türkiye'de ‰17.3'tür…
Bir başka vahim nokta ise ölüm oranları doğum oranlarının üstünde seyretmesi.
Hadi bu istatistiğe Korona etkisini gerekçe gösterelim.
Ama toplumdaki yaygın inanca göre korona virüsünün erkeklerde sperm, kadınlarda ise yumurta sayınsı azalttığı iddiası var ki; eğer bu doğruysa iyice 2 kere düşünmek gerek…
Avrupa’nın da nüfusunun azaldığı bizi kandırmasın…
Bizde istikrarsız ve görece çok küçük bir ekonomi, Avrupa’da ise bir sanayi ve sürdürülebilir yüksek bir ekonomi var…
Yani sonuç biraz fazla karmaşık…
Bu nüfus bize yeter mi; yoksa rekabet için genç bir nüfus gerekli mi?
Yanıtı zor bir soru, ama cevap bulmamız şart…