Bugünkü, köşe yazımı “KORKUSUZ” gazetemizin, kalemi gibi dik duran adeta ortama ışık veren,
Düşüncelerimizin duygularımızın TERCÜMANI Sayın Memduh BAYRAKTAROĞLU’nun 10 Kasım tarihli
Köşe yazısından etkilenerek amatör kalemimle müsaadenizle ben de yazıyorum, sürç-i lisanım olursa
af ola…
“Savaş yılları, Türk Aydınlarının en yiğit en idealist, en eğitimlerini ölüme sürmüş, onlar geri
gelmemişti.
Birinci Dünya Savaşı’nın felaket tablolarından birini unutmuyorum. Bu tabloda Tarsus Tren İstasyonunda bir kadın görünür. Ordu, Kanal bozgunundan dönmektedir. Çul, çaput içinde, hasta, perişan vagonlarda çuvallar gibi istif edilmiş perişan vaziyette bir asker döküntüsü…
Ak saçlı bir ana, yazması omuzuna düşmüş, saçları darmadağınık, bir vagondan ötekine koşarak feryat ediyor.
“Mehmet’imi gördünüz mü?
Mehmet’im nerede?
Mehmet’imi gördünüz mü? “
Fail Rıfkı ATAY diyor ki, “ Ana biz senin Mehmet’ini kumarda kaybettik.” Türkiye Cumhuriyeti’nin talihsizliği… Çökmüş bir ekonomi, harabeye dönmüş bir memleket üzerinde kurulmasıdır.
“Büyüklüğü de bundandır.” diyor Sayın Memduh BAYRAKTAROĞLU kalemiyle… Bende düşüncelerimi buradan nereye geldik nereye gidiyoruz diye kendi kendimi sorgulayarak okuyucularımı da yormadan cevabımı vermek istiyorum.
ATATÜRK “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” veciz ifadesiyle BARIŞ içinde bir ülkeyi o günlerin zor şartlarında kurarken etrafımızdaki komşularımız olan devletler görmedi mi? Elbette gördü ve kritik stratejik konumumuzla; Kimseye ülkemizi yedirmemek yenilgiye uğratmamak adına o günkü şartlar da barış içeresinde bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu.
Bugün ise kurulan bu hazır düzen içerisinde stratejik müttefiklerimiz güya kâğıt üzerinde DOST, USA ve karşıt rakibi RUSYA ile devletlerarası görünür/görünmez esaslara göre: Kapalı kapılar ardında mütekabiliyet esaslarında olması gereken antlaşmalarda; adeta ipotek altına alınmış olan gizli mi/açık mı? Vatandaş tarafından ne olduğu tam bilinmeyen kararlar… USA’ya parası ödenmiş, yok efendim F35miş, yerine F16 mı, verilsin mi verilmesin mi?
Devlet arşivine konulması gereken bu “top secret” özel tercüman olduğu için ifadeleri ve konuları bilinmiyor, tam açıklanmıyor anlaşmalar kapalı kutu ne şiş yansın ne kebap. Bu hususları vatandaşın hepimizin bilmesi gerekmez mi?
Gerek PUTİN gerek BIDEN ile yapılan görüşmeler sonrası; olası anlaşmazlıklarda; Suriye’ye/Somali’ye Afganistan’a Askerlerimiz gönderilirken çok iyi düşünülmeli ki: Sonrası
ASKERLERİMİZİ, kınalı kuzularımızı MEHMETLERİM nerede diye analarımızı meydanlarda koşturmayalım. Mehmet’im nerde? Dedirtmeyelim Analara. Zira devletlerarası antlaşmaların mutabakata varılmasında mütekabiliyet esaslarında olması gerekirken; mütemadiyen gerek USA, gerekse Rusya bu müzakerelerde, kim kimden neyi alır, verir bilinmez. Bu bir kumardır. Evet Kumardır…
Kritik bölgelere, Conilere bir şey olmasın diye, Mehmetlerimizin gönderilmesi, yapılan anlaşmalarda, ödemesi yapılan silah ve teçhizatın teslimatında ki gecikme ve sürtüşmeler, kapalı kapılar ardındaki halkın kamuoyunun bilmediği, açıklanmayan, Vatandaş’ın da bilmesi gereken konular, kim kimden ne alır ve verir? İkili anlaşmalar bir kumardır. Bu kumar da kimin eli kuvvetli ise istediklerini alır. Karşıtına da suspayı misali… Söz de başarı diye alınanlar, yandaş medya da manşetler ne verdik hesabı var mı? Yok mu? Siz söyleyin.
Mehmetlerimizin bedeli tartışılamaz bu hususta yapılan en büyük yanlışlardan birini KORE’ de KUNURİ de verdiğimiz ŞEHİTLERİMİZ ve maddi manevi kayıplardır. Kazanç var diyenlerin tekzibi ve vereceği bilgilere saygılar teşekkürler…
Dolayısıyla oynanan kumarı ve oynanacak olan devamı kumarlarda; ATATÜRK gibi öngörülü gerek masa başı, gerekse HARB sahasında gösterecek olan Türk Silahlı kuvvetlerimizdeki komutanlarımızdır. Bu kumarın jokeri de Atatürkçü Askerimiz ve Ordumuzdur.